Amsterdam etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Amsterdam etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Ocak 2009 Salı

They Live - Onları yaşatanlar biziz


They Live - Onları yaşatanlar biziz


Ünlü rejisör John Carpenter, 1988 yılında yaptığı filmin adı They Live. Carpenter, Frank Armitage takma adıyla Ray Nelson’un 1963 yılında yazdığı Sabah saat sekizde (Eight O’Clock in the Morning) adlı öyküden ve 1981 ile 1987 yılları arasında çıkan Alien Encounters (Alien ile karşılaşma) adlı dergiden hareketle yazmış senaryoyu.

Kısmen bilimkurgumsu thriller, kısmen kara komedi olan film tamah, güdümlü tüketim ve günümüzde ekonomik krizlere karşı duyulan korkuyu da yansıtmakta.

1980’lerin Amerikası. Toplumu ve ekonomiyi yöneten elit sınıflar medyayı ekonomik çıkarları için kullanan, aslında dünyalı olmayan kimseler olarak gösteriliyor.

Filmin öyküsü kısaca şöyle: O sıralar ünlü bir güreşçi olan Roddy Piper’in canlandırdığı John Nada Los Angeles’de evsiz barksız ve iş arayan biridir. Bir şahtiyede iş bulur. Oradan tanıdığı arkadaşı sayesinde evsiz ve barksızların barındığı shantytown’da, derme çatma kurulmuş bir gecekondu biriminde kalır. Gece sokağın karşısındaki küçük kilisede bazı garipliklerin yaşandığını farkeder. Sonra gece yarısı polis kiliseyi basar ve gecekonduda oturanları orayı terketmeye zorlar. John çöplerin arasında bulduğu bir karton kutuda yüzlerce güneş gözlüğü bulur. Bu kutu daha önce dikkatini çekmiştir. Birini alır ve diğerlerini saklar. Gözlüğü takınca birden şehrin görüntüsü değişir. Her yerde normal gözlerle görünmeyen, ama beyin tarafından farkedilmeden algılanan kocaman reklam panoları asılıdır. Obey-İtaat et, conform- boyun eğ, watch television and sleep-televizyon izle ve uyu yazılıdır. Bir diğer panoda Karayipler’e gel yazısı bulunmaktadır. Daha yukarıda plajda yatan bir kadın resmi ve Evlen ve üre yazısı göze çarpmaktadır. Bir kumbara resminin altında Bu senin tanrın yazılıdır.

Gözlükle bakılınca bazı insanların yüzleri kurukafa şeklinde olan Uzaylılar (Alien) olduğunu farkeder. Bunlar her yerdedirler. Dünyayı idare eden kesim olmuşlardır kimseye belli etmeden.

John Nada o kilisede gördüğü kimseleri bulur ve uzaylılara karşı (aliens) kurulmuş örgütte yer alır. Katıldığı seminerde uzaylıların dünyadaki karbondioksit ve metan çıkışını mahsus artırmakta olduklarını, bunu dünyayı geldikleri yere benzetmek için yaptıklarını öğrenir. Lensleri Albert Hoffman adlı biri icat etmiştir. Bu kimsenin LSD’nin mucidi olduğundan söz edilmez tabii ki. Lensler sayesinde kara gözlük takmadan kurtulurlar ve rahatlıkla gerçek dünyayı izleyebilirler.

Bu arada cable 54 adlı yerel bir televizyon vericisinden uzaylıları kamufle eden sinyalin verildiğini saptamışlardır. Nada güçlükle çatıya çıkar ve ölmek pahasına çatıdaki anteni imha eder. Son nefesini verirken zaferle uzaylılara fallus işareti yapar.

Işın kesilince Los Angeles sürprizlerle dolu bir yer olur. Barda sohbet eden kibar giyimli birinin, televizyonda haberleri veren spikerin vb. alien olduğu çıkar ortaya. Film seks yapan iki kişiden birinin şoke olmasıyla sona erer.


Carpenter’ın filmindeki politik mesajın yoğunluğu 1980’lerde iyice belirginleşen bir hastalıktan, popüler kültür ve politikanın giderek artan derecede ticarileşmesinden duyulan rahatsızlıktan kaynaklanmaktadır. Carpenter o sıralardaki deneyimini şöyle anlatır: Tekrar televizyon seyretmeye başladım. Ve hemen gördüğümüz her şeyin bize bir şey satmak için dizayn edildiğini farkettim. Bütün istedikleri bizim bir şey satın almamızdı. Tek istedikleri şey paramızı almaktı. Bunlar bir çeşit Alien’dı ve bütün insanlığı hipnotize etmişti.

Bu film yapılalı yirmi yılı geçti. Şu anda içinde bulunduğumuz ekonomik kriz bu alienlerin işi. Kan döken ve dünya çapında barışa izin vermeyenler de onlar. O bahsini ettiğimiz ışın sayesinde foyalarını belli ölçüde gizlemeyi başarıyor ve gerçeği çarpıtıyorlar. Işının acımasız hizmetkârları her yerdeler. Ama Nada’ların sayısı da artmakta.

Bir gün ışın kesildiğinde alienlar maskesiz kalacaklar. Maskeleri besleyen ışının kaynağı biziz. Mini Cable 54’ler hipnozla beynimize iliştirilmiş durumda. Işın onların yenilebilir olduğunu düşündüğümüzde kendiliğinden kesilecek.

Bu kadar basit!

------------------------

2 Kasım 2008 Pazar

S. Zizek: Kaybolan Leydiler ve SineODA - Queimada


Sevgili Fikir Yongalamacılar
ve
Sevgili SineODA Sakinleri,

Oda etkinlikleri giderek çeşitleniyor. Film kulübümüz SineODA, 7 Kasım Cuma akşamı saat 20.00’de ünlü İtalyan yönetmen Gillo Pontecorvo’nun Queimada(Yangın ya da Türkçe başlığıyla İsyan) adlı filmiyle açılış yapıyor. Temmuz, Ağustos ve özel tatil günleri dışında cuma akşamları her hafta bir film göstermeyi planlamaktayız yazmıştım bir önceki Sinenamemde.

3. yılda önemli bir değişiklik yapıyoruz.

Fikir Yongalama toplantıları ile sineODA etkinlikleri birleşiyor.

Bundan böyle:

Artık cumartesileri yerine Cuma akşamları 19.30’da aynı yerde buluşulacak.

Filokafe etkinliği yine ayda iki kez yapılacak ve ardından film seyredilecek. Böylece film ve konulu toplantılar füzyona uğruyor.

İlk film gösterimiz bu nedenle 14 Kasım Cuma akşamına alındı.

3. yılın ilk Fikir Yongalama toplantısı da o akşam yapılacak.

Konu:
Kaybolan Leydiler ‘Kadın yoktur’
Daha önce politik ve felsefi düşünceleriyle tanıştığımız S. Zizek’in ünlü Hitchcock filmlerindeki kadın karakterleri işleyen bir makalesini tartışacağız.

Ardından da film izleyeceğiz.

Program şöyle:
19.30 - 20.45 – Kaybolan Leydiler
21.00 – 22.45 - Film - Quiemada

Bilgi için daima http://www.fikiryongalamagrubu.blogspot.com adresine başvurabilirsiniz.

İletişim ile ilgili bir NOT: Bazı arkadaşlarımız uzaklık ve iş saatleri nedeniyle toplantılarımıza katılamıyorlar. Bizden bildirilerimizi sürekli yollamamızı rica ettiler. Bunun dışında kalıp uzun süre ses seda çıkarmayanların bu benden alacağı son bildiri. Yukarıdaki blog adresi sürekli güncel tutulduğu için oraya her zaman başvurulabilir.

SineODA’nın ve Fikir Yongalamanın zihinsel ve görsel buluşma akşamlarına bekliyoruz.

Selamlar ve sevgiler.

Sadık Yemni



Kasım ayının programı şöyle uyarlandı:

14 Kasım Cuma 20.00’de Quiemada(1969) – Gillo Pontecorvo


21 Kasım Cuma 20.00’de Kader(2006) – Zeki Demirkubuz


28 Kasım Cuma 20.00’de The Conformist(1970) – Bernardo Bertolucci

2 Eylül 2008 Salı

Amsterdam Fikir Yongalama Kulübü

Amsterdam Fikir Yongalama Kulübü ayda iki kerelik periyotlarla toplantılarına devam ediyor.

John Gray, Slavoj Zizek, John Hobson vb. gibi yazar ve düşünürlerin kitaplarını inceleniyor.

15 Mart Cumartesi günü Kulüp Mesnevi’den seçme bahisleri incelemek için toplandı. Orta Doğu, Doğu ve Akdeniz kültürünün en seçme öykü ve mesellerinin yer aldığı eşsiz eserdeki, ayna ustalarının yarışmaları, arslana esir düşen tavşanın kurnazlığı, sarayın damında deve arayanlar, altın kafeste esir yaşayan papağanın verdiği ders, İblis ile Muaviye’nin serüveni, gemide hırsızlıkla itham olunan dervişin kerametleri, horozun mal sahibinin ölümünü haber vermesi, insanın yaratılışından beri hâlleri ve menzilleri gibi ilginç, öğretici ve ibret verici konular, zamanın elverdiği sürece sohbet şeklinde ele alındı.

29 mart 2008 cumartesi günü Divan-ı Kebir’den seçmeler incelenecektir

Nisan programını John M. Hobbes’e ayırdık. 12 ve 26 nisan tarihlerinde John M. Hobson’un YKY tarafından basılan Batı Medeniyetinin Doğulu Kökenleri kitabını incelemeye alacağız.

Amsterdam Fikir Yongalama Kulübü Açıldı

Fikir Yongalama Kulübü

Hollanda’da göçmenlik tarihimizin bir ilki. Amsterdam’da Felsefe Kafesi açıldı.

2006 yazında kurulan Edebiyat ve Sanat vakfı Oda planladığı bir dizi etkinliğin ilkini gerçekleştirdi. Artık bir felsefe kafemiz var. Adı Fikir Yongalama Kulübü.

4 kasım 2006 cumartesi günü Matiz restoranında ilk toplantısını yapan Fikir yongacıları, üç buçuk ay boyunca ayda iki defalık periyotlarla ünlü İngiliz düşünürü John Gray’in Kışkırmalar/Provocaties adlı kitabını inceleyecekler.

Zamanımızın Batılı aydınlarının düşün ürünlerininin yanı sıra Avrupa kültürünün şekillenmesinde etkin olmuş Doğu kökenli düşünürler de ele alınacaktır.

Kulübün kurucusu yazar Sadık Yemni 25 kişinin katılmasıyla gerçekleşen ilk toplantıyı şöyle değerlendirdi.

Bu tür kulüpler daima dünyanın çehresini çözmeye meraklı bir avuç kimse tarafından başlatılır. Bizde de öyle oldu. Dünyayı bilmeyen onun maskarası olur sözü çok önemlidir. Bu kulübün amacı dünyanın gidişatı üzerine kafa yormak, yakın geleceğin portresini kestirmeye çabalamak olacaktır.
Böylece ciddi ve kalıcı bir düşünce fıçıcığı, think tank oluşumuna giden yol da açılmış bulunuyor.

En ağır konular dahi kolay işlenir bir şekilde ele alınarak keyifli konuşma saatleri yaratılacaktır. Artık Türklerin kendi filokafeleri var. Amsterdam bunun beşiği oldu. Umarım bu hayırlı örnek taklit edilir. Daha önce elinde yer ve mali kaynak olan kurum ve kuruluşlarımızın, aydınlarımızın böyle bir girişimi becerememiş olması çok düşündürücüdür. Zararın neresinden dönülse kârdır tabii.

Fikir Yonga kulübü şu anda Hollanda’da tektir. Avrupa çapında da pek azdan biri ya da ilkidir. En kısa zamanda kendi sitemiz açılacak ve forum hareketliliği kurulacaktır. Oda Fikir Yongacıları Amsterdam beşiğinden doğrularak dünyaya açılmaya hazırlanmaktalar.